ÖĞRENCİ KULÜPLERİMİZ
Yedinci Kıta

Yedinci Kıta

 Bir dahaki sefere balık yerken içinde göremeyeceğiniz kadar küçük plastik parçaları olabileceği aklınızın bir kenarında bulunsun. 

 
Buzullar eridi ve sonrasında yerleşik hayata geçtik. Yazılı tarihe geçiş yaptık. Dolayısıyla kültürel gelişimlerin başladığı; sanatın, tasarımın ve en sonunda da teknolojinin doğduğu bir çağ bu. Fakat pek çok bilim insanı bu çağın da sona erdiğini söylüyor. Çünkü artık jeoloji canlıları etkilemiyor, biz insanlar hem jeolojiyi hem de ekolojiyi etkiliyoruz. Sadece çevremizi değil tüm yeryüzünü dönüştürüyoruz. Diğer çağ geçişleri yüzbinlerce yıllık bir sürece yayılmış durumdaydı. Oysa bu çağın başlangıcı için yine pek çok bilim insanı net bir tarih verebiliyor. 16 Temmuz 1945 saat 5:29. Trinity kod adlı bu ilk nükleer testle insanlık yeryüzüne radyoaktif bir imza attı. 
Hepimiz dünyayı etkiliyoruz. Günde kaç çeşit plastik kullandığınızı bir düşünün. Poşetlerden başlayabiliriz. Tüm dünyada her yıl 1 trilyon plastik poşet kullanılıp çöpe atılıyor. Her yıl yarım milyardan fazla plastik şişeyi ve 5 milyara yakın pipeti çöpe atıyoruz. Şu ana kadar her birimizin kullanıp attığı en az 250 parça plastik çöp parçası, suya karıştı, nehirlerle denizlere ve sonra da okyanuslara ulaştı bile. Dünyadaki her bir insanın ürettiği bu 250 parça atık okyanus akıntılarıyla birleşti ve 1.8 trilyon plastikten oluşan bir adaya dönüştü.  3.4 milyon kilometre karelik bir alanı kaplayan bu devasa plastik atık kütlesine ada değil de kıta demek daha doğru olur çünkü Türkiye’nin yüzölçümünün neredeyse 5 katından söz ediyoruz. 
Bu kütlenin büyük çoğunluğu Hawaii ve California arasında toplanmış durumda. Bilim insanları tarafından Büyük Pasifik Çöp Alanı olarak tanımlanıyor.
Güneşin ve dalgaların etkisiyle çoğunluğu yarım santimetreden küçük mikroplastiklere dönüşmüş durumda olduğu için bu yığını uzaktan görebilmek çok zor. Ama aralarında megaplastik çöpler de var, makroplastikler de… İnanın göremediklerimiz görebildiklerimizden daha tehlikeli. 700’den fazla canlı türünü tehdit ediyor. Sadece suda yaşayanları değil onunla ilişkisi olan tüm hayvanları. Plankton kadar küçük olanları da… Balina kadar büyük olanları da… Işıltılı plastik parçalarını gören kuşlar onları yememesi gerektiğini nereden bilsin? Deniz kuşlarının ya da kaplumbağalarının %44’ünün midesinde plastik parçası olduğu tahmin ediliyor. Her yıl 1 milyondan fazla deniz kuşu sadece bu yüzden ölüyor. Bunu yiyen balıkları umursamaktan daha önemli işlerimiz olabilir ama unutmayın o balıklar besin zincirinin bir parçası. Zincirin diğer ucunda da biz insanlar var. Bir dahaki sefere balık yerken içinde göremeyeceğiniz kadar küçük plastik parçaları olabileceği aklınızın bir kenarında bulunsun. 
Büyük Pasifik Çöp Alanı tek çöp alanı değil. Şu anda dünyanın 5 ayrı noktasında buna benzer atıklar toplanmaya devam ediyor. Bu atıkların kütlesinin 2050 yılında denizde yaşayan tüm balıkların kütlesine eşitleneceği tahmin ediliyor. Dünyaya neredeyse kıta büyüklüğünde bir alan eklenmesine sebep oluyoruz ama çoğumuz bunun farkında bile değiliz. Güzel bir haber:Büyük Pasifik Çöp Alanı’nı temizlemek için çeşitli organizasyonlar harekete geçtiler bile. “Ocean Cleanup” projesi teknolojinin yol açtığı bu kirliliğe yine teknolojik bir çözüm getirmeye çalışıyor.
Peki bu yeterli mi? Değil. Sadece Büyük Pasifik Çöp Alanı’nı temizlemek için bunlardan 60 tane üretilmesi gerekiyor. O yüzden bireysel olarak da ürettiğimiz çöp miktarına dikkat etmemiz gerekiyor. Mesela plastik poşet kullanımımızı azaltabiliriz. Pazara, markete giderken yanımıza bir çanta alsak tek kullanımlık poşete ihtiyacımız kalmaz. Geri dönüştürülebilir malzeme kullananları tercih edebiliriz. Artık biyobozunur plastik ambalajlar üretilebiliyor. Bunlar doğada bakteri veya diğer organizmalar tarafından tamamen bozuluyor. 
Tüm bunlar bir kenara en azından ortadaki problemin farkına varmalıyız. Bilinçli olmak, hem kendimizi hem de çevremizdekileri eğitmek. Çevre konusunda kazandığımız farkındalığı ve duyarlılığı mümkün olduğu kadar yaymaya çalışmak.Bunun için de çok güzel bir örnek var önümüzde. Bu yıl 16.sı gerçekleştirilen İstanbul Bienali(yılaşırı) dünyanın en güçlü iletişim yollarından biri olan sanatı kullanarak farkındalık kazandırmaya çalışıyor. Bienali düzenleyenler insanlığın sebep olduğu doğal veya kültürel atıklara antropoloji ve arkeolojinin araçlarıyla bakan güncel sanat çalışmalarını gündeme getirmeye karar vermiş. “Yedinci Kıta” adı verilen bienal bu yıl sanat ve ekoloji arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açıyor. Neden yedinci kıta? Artık anladınız sanırım. Yağmur ormanlarının yandığı, plastik moleküllerinin okyanusları doldurduğu yeni bir dünyanın imgesel adı bu.
Kullandığımız plastik poşetlerin, bardakların, pipetlerin ve hatta kulak temizleme çubuklarının uzaklarda bir yerlerde bir kıtaya dönüştüğünü hatırlayın. Bu dünya bizim olduğu kadar o atıklarımızın arasında var olmaya çalışan canlıların da dünyası. Evet, haklısınız ama kirlilik sadece bu değil ki. Denize atılan çöpler temizlenilebilir fakat dökülen kimyasallar sıvılar, bunlar nasıl temizlenecek? Ayrıca bunlarıda fabrikalar vb. yapıyor. Biz birşey yapmasak da onlar yapıyor. Şimdi de içeri ajan gibi sızıp fabrikayı kapatamayız. Bunlara ancak devlet el atabilir.
Süleyman Ertaş (coğrafya öğretmeni)